5 Eylül 2010 Pazar

mesela

Mesela binaya girdiğiniz an bazı tanıdıklarınız olduğu için üst kata çıkarsınız eğer ki üst kata çıkmasaydınız alt kattaki kayıt yerine uğramanız gerekirdi ama sizin gibi bir sürü uğrayan olduğu için sıra bekler işlerinizi vakit kaybettikten sonra hallederdiniz ama siz şanslısınız ve sizin tanıdıklarınız var dolayısıyla siz üst kattaki bazı tanıdıklarınızın yanına gidersiniz ve gidince ne göresiniz tanıdıklarınız sizin için işlemleri halletmiş sizi sıraya koymuş ve size sadece beklemek kalmış fakat yine de emin olamazsınız yanınızdaki tanıdığınıza sorarsınız şimdi ne yapmalıyım diye o da cevap verir kapının önünde bekle ismin okununca içeri girersin diye başlarsınız daha önceden bildiğiniz koridoru aramaya hemen bulursunuz bulmasına ama kapıda bir sürü garip insan vardır onların yanında yer edinirsiniz ve beklemeye başlarsınız iyi haber şudur ki çok beklemeden ilk okunan isim siz olursunuz ilk okunan isim siz olmasaydınız da sorun olmazdı ama bir süre sonra isminiz hala okunmasaydı o zaman paniklemeye ve ne yapacağınızı düşünmeye başlamalıydınız ama neyse ki isminiz ilk sırada okundu çünkü sizin tanıdıklarınız var ve siz şanslısınız içeri girersiniz karşınızdaki kişinin dediklerini yaparsınız ve odadan çıkarsınız çıkar çıkmaz odadaki kişinin sizden istediklerini nasıl alacağınızı düşünürsünüz ve hemen ilk gittiğiniz masaya gidersiniz sorarsınız fakat onlar da işleriyle meşguldür başlarını kaldırıp samimiyet belirtisi göstermeyebilir ola ki gösterdiler o zaman bilin ki bazı tanıdıklarınız devrededir fakat şu an böyle bir durum söz konusu değildir dolayısıyla siz de o bazı tanıdıklarınızı bulmaya çalışırsınız ne yazık ki onların da o sıralar işi vardır bir iki dolandıktan sonra masaya geri gelirsiniz masadakiler çok ilginç bir şekilde ne yapmanız gerektiğini anlatır eğer anlatmamış olsalar ne yapmanız gerektiğini onlara sormak zorunda kalırdınız yoğunlukları nedeniyle verecekleri cevaplar ya çok hızlı ve anlaşılmaz olurdu ya da anlaşılır fakat akılda tutması zor olurdu neyse ki siz şanslısınız yapılacakları yavaş anlaşılır ve akılda tutması kolay bir biçimde söylediler ve siz onları teker teker yapmaya koyulursunuz önce en alt kata inersiniz ilginç bir makinenin önüne geçip bir süre beklersiniz sonra orayla işiniz biter bir diğer odaya geçip birinin boğazınıza bir cismi batırmasına izin verirsiniz tabi bundan önce başka samimiyetsiz biriyle daha konuşursunuz odaya ne zaman gelebilirim dersiniz o da birazdan sizi çağıracağım der belki de hiç bir şey demeden uzun süre bekler o zaman siz galiba beni duymadı ile acaba duydu da beni umursamıyor mu arasında kalırsınız tekrar seslenip seslenmemek arasında kalırken o cevap verir ve siz böylece garip bir adamın boğazınıza bir cisim batırmasına izin verirsiniz ve o da bittiğinde artık tek bir işiniz kalmıştır o ilk geldiğiniz masanın oraya gidersiniz karşısındaki odada sizi bekleyenler vardır tüm alışıla gelmişlikleriyle sizi bir yere oturturlar talimatlar verirler ve işlerini yapmaya koyulurlar sizin orada canınız yanarken onlar tüm normallikleriyle yüzünüze bile bakmadan işlerini yapmaktadırlar yüzlerine bakarsınız acaba acı çektiğimi anlıyor mu diye düşünürsünüz anlıyorsa teselli etmesi gerekmez mi dersiniz teselli etmiyorsa acı çektiğimi bilmiyor mudur dersiniz sonra da onların ne acıyla ne teselliyle ilgileri olduğunu fark edersiniz aslında sadece onların değil bütün bu binayı kaplayan insanların ne acıyla ne teselliyle ne de samimiyetle alakaları olmadığını anlarsınız ve siz samimiyetsiz ortamları hiç mi hiç sevmezsiniz bu yüzden işinizi bitirir acınızı çeker ve o binadan mümkün olduğunca çabuk bir sürede hızlı ama dışarıdan bakıldığında normal gözüken adımlarla ayrılırsınız



"Sevgili Georges,

Son okuduğum kitabının beni okurken fazlaca etkilemediğini söyleyebilirim. Fakat zihnimin bazı şeyleri sonradan birleştirdiğini itiraf etmeliyim. Geçenlerde 'ücret artışı talebinde bulunmak için servis şefine yanaşma sanatı ve biçimi' tadında bir gün geçirdim. O zaman hissettiklerimi işaretsiz dile getirme dürtüme engel olamadım. Bu dürtüyle çıkan şu korkunç yazı sayesinde kitabını tekrar hatırladım. Fazlaca etkilenmediğimi mi söylemiştim? Koca bir yalan. Fazlacanın da ötesinde etkilenmişim.

Paris'te ziyaretine gelmeyi düşünüyorum umarım senin için de bir sakıncası yoktur.

Sevgilerimle,

Nilden"

3 Eylül 2010 Cuma

Eylül 2010

şimdi bu ay içerisinde nerede bu tarihi görsem aklıma hep başkası gelecek.
9 aydır bekle bekle, git gel karın sev, kımıldadı mı, tekme mi attı diye düşün düşün. sonra gelsin tosuncuk, bütün ilgiyi alsın, tahtımı kapsın. oldu mu Eylül?

'hadi yine iyisin Eylülcüm, halan seni sevdi. Dün pek dikkat ettim, mavileri giydim. gözlerini daha gelir gelmez açıcağını bildim, herkesi incelerken en çok bana dikkat edeceğini tahmin ettim. 2 eylül dedim, 2 eylül'de geldin. beni hiç üzmedin, teşekkür ederim. hadi büyü de İstanbul'a gidelim.'