26 Şubat 2010 Cuma

çırpınma

halının üzerinde çırpınan balık mı yoksa halının üzerinde çırpınmayan balık* mı daha iyi bilmiyorum.
görürsem neler hissederim onu da bilmiyorum.
kurtarmak için bir şeyler yapılabilir mi hiç düşünmedim.
ama suya geri dönerse onun için daha mı iyi olur diye düşündüm, sonuca varamadım ya da varmak istemedim diyelim.
balık olmak, suya muhtaç olmak zor. havaya alışmak çok daha zor.
alışma çabası ise acı verici.
hadi o balık, alışamamak onun doğası. peki ya insan?

bahanemiz yok onlar gibi, hiç bir zaman da olmayacak.


*"a fish flapping on the carpet and a fish not flapping on the carpet" Kill Bill 2'den

21 Şubat 2010 Pazar

...

bugün durakta otururken yanına gelen 4 eşli bir adamın eşlerinden birinin "gençlik işte gelip geçiyor, üzülme gelir geçer" demesinde kaldı hala.
geçmiyor teyze diye bağırası var.

18 Şubat 2010 Perşembe

balık

hehe balık var balık sağdan gel alta in, yem at. yazıktır.
aynı şablonun daha açık tonu şimdilik gözümü daha iyi geliyor. fekat bundan da sıkılabilirim her an. arka fonu komple taş olan bir şablon var ki, bu yazılara gidebilecek en iyilerden. . .

bir de taşkışla kedileri ile ilgili davranış bozuklukları ve akabindeki sosyal ilişkilerinin garipliklerini içeren video seçkimi paylaşıp paylaşmama konusunda kararsızım. çünkü video seçkim dediğim şimdilik 2 video, içerik olarak da birbirlerine gırlamaları ve benim video çekmemi engelleyen sabotajcılarımla olan kavgalarımı içeriyor. çok da mühim değil yani.

balık besleyin balık.

only an exhibition?

başlık tanıdık geldiyse onlyagame sergisine gittiğimi belirtmek isterim.
ama öncelikle çok basit bir şekilde serginin ne olduğunu tdk'ya sordum. bakın neler dedi;

1.Alıcının görmesi, seçmesi için dizilmiş şeylerin tümü ve bu nesnelerin serildiği yer
2.Halkın gezip görmesi, tanıması için uygun biçimde yerleştirilmiş ürünlerin, sanat eserlerinin tümü
3.Bir yerin, bir ülkenin veya çeşitli ülkelerin kendine özgü tarım, sanayi vb. ürünlerini tanıtmak için bunların uygun bir biçimde gösterildiği yer

şimdi onlyagame sergisi bu tanımları biraz daha genişletiyor, tıpkı geçen sene santralistanbul'daki haritasız sergisi gibi. alıcının görmesini, seçmesini, dokunmasını, denemesini, deneyimlemesini, öğrenmesini, görmesini sağlıyor diyebiliriz.

Aslında en büyük hata -benim bile düştüğüm hata- sergilerin hep fotoğraf, resim ya da heykellerden oluştuğunu düşünmek. girmeden önce önünde Nesrin'e içeri girmek için ısrar ediyordum ki benim de görmeyi umduğum şey sadece fotoğraflardı, bu kadar da kısır bir beklenti içerisindeydim. Neyse ki bu bile ilgimi çektiği için diğer insanlar gibi taksimin en güzel yerinde olan bu sergiyi görmeden geçmedim. İçeri girin pişman olmazsınız!

çünkü düşünün ki ben futbolla uzaktan yakından alakası olmayan bir insanım, fakat 5 dakikalığına girdiğimiz yerden uzun bir süre çıkamadık. İçerisi resmen antimüze. kutuları açın, bilgileri öğrenin, televizyon karşısında oturun, değişik oturma yerleri görün, futbol bilginizi sınayın, kafanızı posterden uzatıp futbolcu gibi fotoğraf çektirin, puflara uzanıp keyif yapın, langırt oynayın. evet o son aktivite bizim 20 dakikamıza mal oldu, çok da güzel oldu.

öyle ki yerde duran puflara oturup tavandaki televizyonları bile izleyebiliyorsunuz. herhalde ilk kez bir futbol maçını çok istekli bir şekilde izledim!

bunlar dışında içeriğinden pek de bahsedemiyorum ne yazık ki, ilgilenenler gidip görmeli derim. AMA bizim gibi hop oraya dokunuyim, ay burayı açtım ekran çıktı, hop şurası rahatmış diyerek hoplaya zıplaya gezmeyin zira çok garip bakışlara maruz kalabilirsiniz. biz kovulmadık fakat sizin için o garantiyi veremem!

bir de artık sergilerin böyle daha insancıl olmasına seviniyorum galiba. en azından gelen insana nasıl ulaşılabileceğini düşünüp bununla ilgili daha değişik sergileme yöntemleri denemek bile iyi.
iyi işte sevdim kısaca, gidin gezin gezdirin.

gerekli bilgiler
serginin yeri: taksim istiklal girişi, hep buluşulan burger king'in karşısı, cumhuriyet sanat galerisi
giriş ücreti: öğrencilere ücretsiz, öğrenci olmayanlara 2.5 tl

7 Şubat 2010 Pazar

garip beklentiler

İzmir'de eve gelmeden kocaman bir dondurma alınır, eve gelinir kaşık kaşık yenilir. geri kalanına sonra yerim diyerek buzluğa atılır.
bir sonraki günün sabahında İstanbul'a gelinir. buzluk açılır ama orada normal olarak yarım bırakılmış bir dondurma yoktur.
sonra da gidilip aynı dondurmadan alınır, buzluğa koyulur.

sanıyorum ki ben gelirken yarım bıraktıklarım da benimle gediyor. yolculuklar sırasında o kadar safalak duygular içerisine giriyorum işte. o kadar safalak. evet safalak.

ben en iyisi bir dondurma yiyeyim de serotonin salgılayayım.

2 Şubat 2010 Salı

yüzleşme

+niye böyle yapıyorsun? niye bu tembellik?
-ne tembelliği ya ben hiç bişi yapmıyorum. ne yapıyormuşum?
+ne demek ne yapıyormuşum? şu haline bir bak, utanmasan olduğun yerde durup saatlerini geçiriceksin?
-geçiririm tabi ya çok yoruldum ben. hem geldiler işte bu ara canım hiç bir şey yapmak istemiyor.
+canım hiç bir şey yapmak istemiyor diye bir şey yok! kalk da kitap oku birşeyler yap, bütün gününü öldürüyorsun, dışarı çık!
- birşeyler yaptım zaten! bilgisayarımı temizledim, format attım. Bunlar birşeyler yapmak kategorisine girmiyor mu? kafamı toplayamıyorum işte, olmuyor.
+kafanı şuan toplamaya ihtiyacın yok zaten, dinlen! kafanı dinle azcık!
-yapamıyorum sorun orda. kafam hiç rahat değil. hiç yalnız kalamıyorum. yalnız kalmak için istanbula dönsem mi onu bile bilmiyorum.
+artık karar verebilirsin mesela? niye dönmen gerektiğini bilmiyorsun?
-belki otobüsle dönerim. hayatımı planlamaktan sıkıldım. dönersem orda da sıkılıcam. Dönmeyince burda da sıkılıyorum.
+o zaman sen herşeyden sıkılıyorsun?
-hayır herşeyden sıkılmıyorum. sanırım boş kalmaya gelemiyorum. ikinci dönem tüm boşluklarımı doldurucam.
+o zaman çok yorulmicak mısın?
- yoruluyim. şimdi yorulmicam da ne zaman yorulucam.
+ilerde yorulabilirsin. şimdi öğrencisin o kadar yorma kendini.
-cık yorucam işte. istemiyorum boş vaktim kalsın.
+sonra zora gelince ağlama ama blog köşelerinde?
-ağlamam.
+tamam arada ağlayadabilirsin?
-yok ağlamam.
+niye bu kadar canın sıkkın bu aralar?
-izmir-istanbul arasında sıkışmış kalmış hissediyorum kendimi.
+o nasıl bişi peki niye böyle hissediyorsun?
-ne kendimi buraya ait hissediyorum, ne de istanbula. İstanbula zaten hiç hissetmedim ama izmire de hissetmeyince boşluk oluyor işte.
+bunu hissetmendeki sebep nedir?
-sürekli okulla ilgili bi şeylerin olması. hep işi bişiyi çıkıyor işte. cuma teslimim bitti pazartesi ders seçimi gibi. hala da bitmedi. ben şimdi nasıl rahat oluyim? ayrıca valizimi bile yerleştirmedim.
+yoruyomu bu gidip gelmeler seni?
-hayır aslında dinlendiriyor. ya da ben kendimi kandırıyorum. bilemiyorum.
+bu sorunun özüne nasıl inebiliriz?
-ben bile içimde inemiyorum sen nasıl iniceksin?
+şansımı denedim. peki istanbula dönünce mutlu olucakmısın?
-olucam galiba, çünkü işim gücüm olucak okul falan. boşluk hiç iyi değil.
+o zaman da yoğunluktan şikayet ediceksin ama? şimdiki anın tadını çıkar bence.
-haklısın insanoğlu böyle işte, ne yapsa, hangi durumda olsa beğenmiyo.
+şimdi ne yapıcaksın?
-film izlicem. odamı geldim geleli çok ihmal ettim, onunla izlicez. alan parsons projectin eye in the sky plağının yeşil kapağıyla izlicez.
+unuttuğun birşeyler mi var?
-hep unuttuğum şeyler var, hatırlayınca çok üzülüyorum.
+ne mesela?
-yarın sabah teyzeme kahvaltıya gidicektim, benden haber bekliyordu ama aramayı unuttum. bunun gibi mesela.
+başka birşey bekliyordum yok mu?
-ah içses ah.
+sen ne olucaksın böyle ya?
-bilmem.
+hayattaki amacın ne?
-aaa ama formspringe döndürdün burayı. çok merak ediyorsan böyle şeyleri ordan konuşalım.
+tamam tamam. biraz düzeldin mi?
-eh düzeldim sayılır. yine aynıyım gerçi moralini bozmak gibi olmasın.
+benim niye moralim bozulsun canım, senin moralini düzeltelim dedik olmadıysa napalım.
-yok yok oldu gibi ya. daha iyiyim. mesela yarın ne zaman istanbula gidicem bunu düşünüp bilet alıcam. ya da almıcam belki otobüsle giderim. hayatımı planlamaktan sıkıldım.
+haydaaaa e en başta yazdığın cümleye geldik?
-e ama ben bunu zaten 3 hafta önce de söylüyodum?
+peki madem. iyisin dimi?
-iyiyim iyiyim. Javier Bardem izlicem, içimdeki deniz. gel birlikte izleyelim.
+yok ben sen izlerken uyucam. yoruluyorum senin yerine düşünürken.
-hadi canım ne zaman düşündün ya?
+düşünürüm ben, hem düşünüyorum.
-ne zaman mesela?
+annene kızdın ya geçenlerde gereksiz yere. içinden neler geçiyodu duymadın mı?
-duydum.
+utanmadın mı?
-utandım.
+o zaman bi daha yapma beni de yorma.
-tamam...
+anlaştıysak daha akıllı ve uslu bir kız olucaksan ben gidiyorum?
-tamam olurum herhalde ya.
+olurum herhalde yok?
-tamam olurum.
+agresiflik yapıp evde olay çıkarıyım deme. sonra bu zamanlarını ararsın.
-tamam yaaa duygusallığa bağlama hemen.
+duygusallığa falan bağlandığım yok, biliyosun sen de arıcağını.
-tamam biliyorum arıcam. hadi git artık.
+gelirim yine?
-gel zaten arada. sevdim ben böyle yüzleşmeyi.
+iyi bak, uslu bi kız ol tekrar gelene kadar.
-e ama uslu olursam gelmezsin ki?
+....
-tamam uslu olcam. görüşürüz.


sıkıntımı attım. ilginç bir yöntem oldu ama attım. insanın kendisiyle yazışması iyi bir durum.