6 Aralık 2013 Cuma

walk around, think and write

Céline: Merci. Have you ever spent some time in Eastern Europe?
Jesse: Eastern? No, no...
Céline: No? I, uh, remember as a teenager I went to Warsaw, when it was still a strict communist regime. Which I don't approve of at all.
Jesse: (Sarcastically.) Oh yeah, sure you don't...
Céline: No, I don’t.
Jesse: No, I'm just kidding!
Céline: But, anyway, something about being there was very interesting, I found. After a couple of weeks, something changed in me. The city was quite gloomy and gray and...but, after a while, my brain seemed clearer. I was writing a lot more in my journal, ideas I had never thought of before.
Jesse: Communist ideas?
Céline: Listen, I'm not...
Jesse: I'm sorry, I can't...Go on!
Céline: I'll send you to a Gulag! No...but it took me a while to figure out why it felt, you know, so different. And then, one day, as I was walking through the Jewish cemetery, I don't know why, but it occurred to me there, I realized that I had spent the last 2 weeks away from most of my habits. TV was in a language I didn't understand. There was nothing to buy, no advertisements anywhere. So, all I've been doing was...walk around, think, and write. My brain felt like it was at rest, free from the consuming frenzy. And I have to say, it was almost like a natural high. I felt so peaceful inside, no...strange urge to be somewhere else, to shop...Maybe it could have seemed like boredom at first, but it quickly became very, very soulful. It's interesting, you know?

*before sunset
**bulunca gidilecek yerler arasında, aklımdan çıkmıyor, filmi izleyeli kaç gün oldu, düşüne düşüne yaşadığım çevreye soğuyorum

23 Mart 2013 Cumartesi

Paris'in küçük süslü kardeşi



-Gerçekten çok süslü. Prag'tan bahsediyorum. Aslında bence başlık tam olarak uygun. Ayrıca sanki birileri o binaları 50 yıl önce yapmış da, bizi kandırıyor gibiler. Değil tabi. Paris'ten daha süslü olduğu gerçeği var, küçük kardeşler daima daha süslüdür.
-Küçük olduğu için inanılmaz kuru turist kalabalığı var, binalara köprülere kiliselere bakıp bakıp hayran hayran gezinen bir kitle. Azcık itici. Tarih ve görsel şehir böylesine dolu olunca müzeler ne yazık ki adam gibi değil.
-Ama gündüz her gördüğü turistten tiksinip şehri gözardı eden Nilden, gece sanırım şehrin etkisinde kaldı. Gece hakkaten güzel. Nehir bir yerde kot değiştiriyordu, o nehrin su sesi inanılmaz, özellikle gece.
-Ulusal müze kapalıydı, interaktif diye Kafka müzesine gittim ama talep ediyorum o interaktif kelimesini önünden kaldırsınlar. Ayrıca Kafka her ne kadar prag doğumlu bir çek vatandaşı olsa da anadili almanca idi, sergide ise ne yazık ki iki dil vardı biri çekçe, diğeri ingilizce. Kısa bir hayat anlatımından sonra önemli kitaplarının, sanatçıların elinden çıkmış enstalasyon yorumları vardı ki, bunlar oldukça başarılıydı. Ama Kafka ile ilişkim sevgili mektupları ve böceklerle sınırlı olduğu için bakınıp, hayal kırıklığına uğrayıp çıktım. Gregor nerede sahi?
-Eh çekler bu tür müzelere gitmeyen turistlerden para alacakları tek yerlerin kiliseler olduğunu anlayınca tüm kiliselere girişi paralı yapmışlar. Bir kale vardı ki sormayın gitsin, short trip için 125 kron ödedik, öğrenci olarak, tam 200 kron gibi bir şeydi. Kilise kilise kilise. Bir de tabi golden lane. Minik evler, bir çoğu satış yapan dükkanlar, bazılarında da eskiden yaşayanların anlatımları, içeride canlandırmalar.
-Gitmeden opera tiyatro baktım fakat gidince daha ayrıntılı bakarım diyerek ertelemiştim. Gidince de bu turistik alanda bir sürü bu şekilde tiyatro olduğunu farkettik, ama yine turist akınından hem pahalı hem de kısaydılar. Kesinlikle gitmeden ulusal operadan bilet alınmalı, büyük salonda izlenmeli.
-Pragın en güzel yanı sanırım sokakta satılan sıcak şarapları.
-Soğuk giderken yine korkuttu, fakat geçen sene şubat başı berlindeydik ve berline göre pragın havası gerçekten yumuşak kalıyor. Yine de soğuktu, kaleye çıktığımız gün gerçekten iliklerime kadar üşüdüm bunun bir sebebi de kiliselerdeki durağan soğuk hava. Sanarsın içerisi buzdolabı, hayır özel donmuş hava mı veriyorlar içeri anlamıyorum. Bu insanlar nasıl ibadet ediyor?
-Ben ebeveynlerime 'ev tuttum içi de müthiş, mutfağımız süper' deyince, onlar biraz abartmış, istanbul'dan geldi nilden, boyoz yesin nilden, börek yesin nilden diye yüklenmiş yiyecek getirmişler. İnanılır gibi değildi, hep güzel kahvaltı yaptık evde, hatta köşedeki fırından sıcak krosan bile aldım geldim, onla tulum yedim. oh mutfak kültürü karmaşası. Neyse aslında diyeceğim şu ki çek mutfağını şöyle bir denedik elbet, fakat evimizde de yemeğimizi yaptık. Deneyin çok daha ekonomik ve güzel oluyor. Biralar enfes, söylememe gerek yok(markette 11 kron yani 0.5 euro).
-Kafka demişken, KFC'de bile pop-art posterini yapıp asmışlar? Prag n'aptın?
-Milena evi de varmış da, göremedim. Ah Milena.
-Mmm şey, çek kızları güzeldir diyen elleri göreyim? Kasıtlı bıyık bırakıp o şekilde gezen kızlar var? Güzel derken?
-Biz ordayken bi gece eve dönerken ansızın önümüzdeki araç trafiği tıkandı, (ki zaten pragta galiba totalde 10 araç falan var...) baktık, konvoy geçiyor önlerinden, kim bilin bakalım, bizim başbakan... Trafiksiz şehirde bile trafik oluşturabilme beceresi.
-Kayıp bina buldum! Hasar görmüş! Saatin arkasındaki binanın duvarının bir kısmı yok, NERDE? Demekki bazı yerler savaşta hasar görmüş, hani görmemişti, kandırıldık... Fotoğrafı yok sanırım.
-Ha bu arada bu saatin her saat başı yaptığı bir şov var ,eğlenceli baya, ama saçma da öte yandan, turistik ama eğlenceli.
-Yahudi mahallesi bu şehirden değil, bu ülkeden bile olmayabilir, sıcak, içten ve havası garip bir yer. Sinagog dolu her taraf ve tabiki de her birinin girişi paralı. Vaktim olsa en çok bu mahalleyi talan ederdim.
-Prag'ta bir çok cephede ilginç insan figürleri var, yahudi mahallesinde bir cephede elinde bir şeyi atmaya hazırlanan bir kız vardı. Yapanların dertleri neymiş acaba.
-Wencesles caddesi direk Berlin? İnanılmaz çağrışım yaptı, orası da bambaşka bir yer.
-4 günde totalde iki kez ulaşım aracı kullandık, biri havalimanından şehre gelmek diğeri de şehirden havalimanına gitmek. Bunun dışında her yere yürümek... Araç tepesinden inmeyen insanlar ayaklarını hatırladı.


Şimdi gideceklere tavsiyeler için,
> praguestay.com gayet güzel, güvenilir bir site. Biz düşük sezon olduğu için merkezde tarihi bir binada uygun bir fiyata kaldık.
>prague airport transfers den de araç ayarladık, o da saatinde güzel araçları ve şöförleriyle istediğimiz gibi bıraktı bizi.
>Döviz değişikliği için en iyisi Palladium AVM nin içindeki döviz bürosu. 1 euroyu 24,5 krona çeviriyorlar.
>Turistlerin yaptığı şeyleri yapmayın. Dinlenin, bol bol yürüyün, bira için.

*Not defterimde daha sıcakkana yazmış idim, buraya biraz soğukçana geçti.
**İlk fotoğraf da Kafka'nın yaşadığı ev. Sonrasında bir sanatçı tarafından boyanmış.
***Fotoğraflar d80 ile değil de ütü makinasıyla çekilmiş gibi duruyor çünkü soğukken ben ve fotoğraf  pek olmuyor. Ama filmli makinayla da çekim yaptım, banyo ettirdikten sonra onlardan da birkaç düşer buralara.

Yahudi mahallesi'den Kafka heykeli

selam çocukluk aşkı!

Canon Sx 220 ile çekildi, makine şahane bu arada.

Yahudi Mahallesi

Kafka Müzesi girişi


31 Ocak 2013 Perşembe

back 2 life




MİMARLIK BİTTİ!

Takribi 7x4 saatlik uykuyla sürdürdüğüm bitirme son son son savunma jurisi safsatasını, 7x12 saatlik uykuyla tamamladım. Bugün tam olarak bitmiş oluyor, okul benden ben okuldan bir süreliğine kurtulduk. Öğrencilik hayatından apar topar, yangından mal kaçırırcasına kaçıyorum. Öyle kaçıyorum ki, önce çek topraklarında, sonra italya topraklarında kaçışıma devam edip bir ay sonra da geri döneceğim. Bir ay dediğim 20 gün aslında, abartmayı sevdiğimden ve şubat da 28 gün süreceğinden, tekrar uyanış ve istanbulla buluşma takribi bir ay sonrayı bulacak. Sonra iş, düzen, spor, iş, spor, iş, spor, allahım çok sıkıcı bu hayat, iş, spor, iş ,spor, allahım öğrencilik nolur öğrencilik diye devam edeceğim. Amaa dahaa çoook var, hepsine.

ahoj mahoj sevgili çekler, ciao miao sevgili italyanlar. görüşürüz istanbullular.

Sensiz gidiyorum ya, bilmiyorsun burnumun direği sızlayacak. Karşılıklı burun sızısı çekeceğiz. Affet.

5 Ocak 2013 Cumartesi

çok koyu, kapkara içi

'

two pianos

Belki benim ikiz empatim, belki onların muhteşemliği, her iki durum için de mükemmeller.


Francis Poulenc, Concerto for Two Pianos, New Year's Concert 2007, Zurich Chamber Orchestra, Muhai Tang, Tonhalle
from Ayca Apak Tonge on Vimeo.


4 Ocak 2013 Cuma

Monet ciğim

Bitmeden atlı köşke bir uğradık, monet ciğimin fırça darbelerini gördük. Sergi fena değildi, zaten 2 güne bitiyor giden gitti kalan kaldı. Ama söyleyecekler yok sanılmasın.

Az eser getirilmiş, zaten sözlükte de yazıyordu biz beklentiyi düşük tuttuk ama bence yine de yeterliydi. Teması Monet'in bahçesi idi, son döneminde Giverny de aldığı bahçeli bir evde yaptığı tablolar vardı genellikle. O döneminde sonu, Monet'in göz ameliyatları geçirdiği ve neredeyse bir dönem görmeden resim yaptığı zamana denk geliyor. Sonra gözleri düzeliyor ve yaptığı bir çok resmi de yok ediyor. Sadece 1-2 serisini saklamış o son görüşünün kayıp olduğu dönemden. Arkadaş adam bile kabul etmiş yani kötü olduklarını, sen kalkıp tutmuş o seriyi getirmişsin Türkiye'ye. Belki bu sebepten belki başka sebepten çok az beğendiğim tablo oldu zaten o da benim zevkim tabi. Ama tema bahçe olunca, nilüferler, salkımsöğütler, köprü gibi şeyler görüyoruz resimlerde. Sonra hani bu müzelerin güzel satış ürünlerinin olduğu dükkanları olur ya, iyi şeyler oluyor yani ben çok kötüsüne denk gelmedim, işte sergi bitince bu dükkana geliyoruz, kartpostal diye adamın son dönem görüşünün değiştiği, nesnelerin belirsizleştiği, resimlerini basmışlar. Hadi en azından bunu yaptın, en azından monet eseri bunlar, peki niye dükkanda nilüfer peluşları var idi? Niye nilüfer fotoğrafı baskılı bardaklar, tabaklar var idi? Biz şimdi içeride monet nin resmettiği nilüfer resimlerini görünce nilüfer peluşları mı almak isteyeceğiz? Kim akıl ettiyse gitsin kendini bir yerden atsın bir zahmet. 

Gitmişken köşke tekrar girdik, Sanal gerçeklik diye bir uygulama geliştirip ipadlere yüklemişler, onlardan tutuşturdular elimize, barkodları okutup minyatür eserlerin 3 boyutlu hallerini izledik, nalet olsun teknoloji sana ne kadar güzel bir şey olmuş onlar öyle bilinmez, içimdeki ipad aşkı bitmez.

Ha bir de Paris'teyken sergilere gitmeden defterime not alır, sandiviçimi hazırlar öyle yola çıkardım. Bu sefer bunu ikiye böldük, deftere notu ben aldım, sandiviçleri karoten hazırladı. Hem müzeci hem iyi bir piknikçi çıktı iyi mi, başka ne ister insan.

Ek not olarak da 'Paha Biçilemez İstanbul' a üye olup sergiye ücretsiz gidilebiliyor, biz öyle yaptık. Hatta bir de restoranında şarap ikramı da veriyorlardı ama pis restoranda bi davet olduğu için bizi reddetti. O kadar da heves ettiydik, neyse. Sitede güzel fırsatlar var, mastercardınızı olması yeter. 

Ek not iki olarak Monet Seine nehrine atlayıp intihar etmeyi denemiş ya, akıllara midnight in paristeki zelda fitzgerald ın intiharını getirdi. Bohem şehrin bohem insanlarına selam olsun.

3 Ocak 2013 Perşembe

iki sıfır bir üç


Buyrunuz 2013 kartları. Bu sefer izmir kısmını elden dağıttım. 2 çeşit oldular, çünkü önce sağ taraftaki kolajlı kartı yapıp, 'bu fazla kişisel oldu, inceleyenler ne çıkarım yapacak' atarına girdikten sonra sol taraftaki klasik 7 fil uğur temalı, tuval kağıdı üzerine renkli sticker yapıştırmalı kartları yapmış bulundum. Sağdakinden oldukça az var, kişisel karta 'kişisel anılar' kaldı. 
40 adet [20 a3 tuvale baskı, 6 a4 sticker baskı] üretilmiş oldu, bir kısmı da hala yollarda.


Mutlu yıllar!

Koçtaş 2012 Mutfak Tasarımı





Bir mutfağı ne kadar bozabiliriz dedik, çok denedik, daha ne kadar bozulabilir dedik, bizim mutfak bozdu, çok bozdu, önünü alamadık. Öyle önünü alamadık ki, koçtaş gelip 2. ödülü verdi.

Nesrin Kırmacı ile birlikte tasarlandı. Buyrun rapor. 

RAPOR:
SOS.Mutfak tasarımı, günümüzde kullanılan mevcut mutfaklardaki ‘erişilebilirlik’ sorunu üzerinden yola çıkılarak planlanmıştır. Günümüz mutfaklarının yüksek raf sorunu, ağır kütleleri ve kısa süreli değişime kapalı olmaları tasarımı yol gösteren diğer etmenlerdir. Yaşam alanı içerisindeki mutfak kullanıcılarının ( kısa boylu insanlar, engelliler, yaşlılar, çocuklar) karşılaştıkları ‘erişilebilirlik’ problemleri, kısa vadeli geçici eklemli tasarımlarla çözülmeye çalışılıyor olduğu gözlemlenmiş ve bu problemlerin en başından ele alınarak kullanıcı-gereksinim-tasarım methoduna uygun olmadığı farkedilmiştir. Bu sebeple ‘erişilebilirlik’ problemine, geleneksel mutfak öğeleri ve mobilyaları baştan düşünülerek çözüm üretilmeye çalışılmıştır.
SOS.Mutfak, öncelikle yaşam alanı ve mutfak arasındaki ortak eylemlere göre hacimleri gruplandırmıştır. Bu gruplandırma mutfağın teknik alanlarının (pişirme, yıkama) toplandığı teknik alan, mutfak ve yaşama alanı ortak depolama alanlarının olduğu depolama alanı ve ortak yemek alanı olarak 3e ayrılmıştır.
Teknik alan, yaşam alanı ve mutfak arasındaki eylemlerin ayrışmaması adına 2 hacim arasında ortak bir noktaya konumlandırılmıştır. (Yaşam alanında oturan misafirle kahveyi yaparken sohbete devam edebilmek, bebeğe göz kulak olurken yemek yapabilmek vs..)
Depolama alanı, iki hacimdeki tüm ürünleri depolayacağı gibi, ‘erişilebilirlik’ sorununa en önemli çözümü getirecek alandır. Soruna mevcut mutfaklardaki depolama araçlarının hafifletilmesi, küçültülmesi ve hareketli hale getirilmesiyle yaklaşmıştır. Bu sayede, 40x40x40 cm lik modüllerde saklanan mutfak ürünleri, hareketli hale geldiği için, ulaşılması kolay ve az kullanılan malzemelerin daha uzak raflarda muhafaza edilebileceği bir yere dönüşmüştür. Örneğin misafir yemek takımlarınız, bu depolama alanının tavana en yakın bölümünde saklanabilir ve nadiren kullanılmak istediğinde mekanik sistem ile yakın bir noktaya çağrılarak alınabilir. Bu hareketli sistem için, depolama duvarında bir hareket aksı belirlenmiş ve bu aks boş kalacak şekilde geri kalan her nokta kullanıma açılmıştır. Ayrıca, modüllerin hareket edebileceği ray sistemi duvarda içe gömük boşluklar yaratılarak döşenmiştir. Modüller, önce çelik taşıyıcılara monte edilecek ve çelik taşıyıcıları sayesinde ray sistemi içerisinde hareket edebileceklerdir. Belirlenen bu sistem, 40x40x40 cm lik modüllerin farklılaşmasına da olanak sağlamıştır. Buradaki mutfak tasarımı örneğinde, bu modüllerin ahşap, metal, perfore metal, plastik kullanımları önerilmiştir. Bunlarında dışında, kişiler kendi modüllerini de üretip kullanabileceklerdir. Aynı zamanda mevcut mutfaklardaki ‘buzdolabı’ olarak kullanılan araç, bu depolama duvarında ‘soğuk depolama alanı’ olarak, teknolojinin de getirdiği yeniliklerle mevcut dış sınırlarından kurtarılarak sabit çekmece modülleri olarak kullanımı önerilmiştir. Yemek alanı ise, yaşam alanı ve mutfağın kullanımında tek bir birim olarak teknik birime hareketli olarak takılmış, gerektiği zaman büyüyebilen, gerektiği zaman tezgah olabilen ve tamamen ayrılabilen bir masa olarak tasarlanmıştır.
SOS.Mutfak’taki ‘erişilebilirlik’ sorununa önerilen hareketli modüllerin oluşturduğu depolama alanı, yaşam alanı içerisindeki diğer depolama alanlarına da adapte edilebilmektedir. Örneğin, kıyafet depolama alanı olarak kullanıldığında, kışlık malzemelerin, kullanılmadığı zamanlarda ulaşımı zor alanlarda, kullanıldığı zamanlarda hareket ettirilerek ulaşımı kolay alanlara getirilmesi gibi. Bir diğer depolama birimi olarak kitaplıkların da bu sistemden yararlanması söz konusudur. Kaynak kitapların sürekli ulaşıma açık alanlarda, okunmuş kitapların ulaşımı daha zor, istendiğinde çağırılabilen alanlarda depolanması gibi.