30 Aralık 2009 Çarşamba

gitmek

'gitmek' in tam kelime anlamı varmış bu filmde.
hüseyin karabey den gitmek -my marlon and brando- filmi bu gece beni benden öyle bir aldı ki.
sadece konusu değil, arkada akıp giden arka plan, mekanlar, van, diyarbakır, iran, kürt çocukları, savaş, mülteciler ve silinen görüntüler.
gözümü bile kırpamadım ya. belki de mardin yüzünden, bilemiyorum filmin etkisinden çıkınca mantıklı düşünüp bu soruya cevap arıcam.
şiddetle tavsiye.

29 Aralık 2009 Salı

çok kolay siz bile oynayabilirsiniz

sanırım hayatımdaki ilk gerçekçi sunumumu yaptım.
the marmara otelinin konferans salonlarından birinde, belimden bağlanmış mikrofon ve elimde slayt geçici kumanda şeysi(uu çok havalı) ile janssen-cilag firmasının çalışanlarına, slayt sırasında elimdeki çocuk kutu oyununu gösterip "çok kolay siz bile oynayabilirsiz" dedim. güldüler, o kadar heyecanlıydım işte. bıcır bıcır konuştum anlattım bişiler.

işin aslı toplum gönüllülerinin beyaz şapkalar projesine sponsor olmuşlar, biz de bu projeyi 2 yıldır uyguladığımız için anlattırıcak gönüllüye ihtiyaç duyulmuş ben de öyle gittim.

projeyle ilgili apayrı şeyler hissettim oraya değinemiyorum bile. sanki proje büyümüş büyümüş de artık sponsorlu büyük adam olmuş gibi, bizim yapmak istediğimiz maddi sıkıntıdan yapamadığımız herşeyi yapıcaklar gibi. bütçesinde çocuklara beyaz şapka bastırmak bile var. gel de için gitmesin. ne uğraşmıştık da olmamıştı ya.

garip bir gündü geldi ve geçti.

izmir bekler gidiyim ben bi yarın gelcem sonra.

18 Aralık 2009 Cuma

orda bişi bişi işte

dedi ki yda, nerde kız çokluğu orda bokluk. ya da bunun gibi bişi dedi.
ben de onu şöyle değiştiriyorum,
nerde kız+kime yavşıcağını şaşıran erkek çokluğu, orda bişi bişi işte.
hua severim ydayı.
bir de telefonu bilgisayara bağlayınca "batarya zayıf" diye bilgisayar ekranında gözüken uyarıyı severim bu ara.

iz sergisi

http://cumhuriyetsanatgalerisi.blogspot.com/2009/12/cumhuriyet-sanat-galerisi-iz-sergisi.html

cumhuriyet sanat galerisi ne kadar güzel bir yermiş. bina eskiden su deposuymuş, taksim maskemi diye geçiyor. ben küçücük biryer beklerken upuzun kemerli bir yapıyla karşılaşmam da baya ilginç oldu.




31 aralığa kadar İFSAK'ın iz isimli fotoğraf sergisi var. lakin fotoğraflar baya güzel, 50. yıllarını kutluyorlarmış.
bir de yokoluşun, inancın, gölgenin izleri, sudan doğadan izler gibi bölümlere ayırmışlar, kemer geçince bölüm değişiyor falan, mekan kullanımı diyelim:p


neyse güzel yani ,gezin gezdirin.



bir de fotoğrafların birinde terkedilmiş cezaevi vardı. gerçi cezaevlerindeki yazıların gerçekliğine olan inancım sinop cezaevini gezince yokolduysa da, insan acaba o zaman mı yazıldı yoksa sonradan mı diye düşünüyor. onlardan biri de "genel af gene, laf olmasın" dı. üzüldüm ben de. öyle işte.

10 Aralık 2009 Perşembe

2

ikiyüzlü insanlardan nefret ediyorum.gerçekten.

çizgi roman

Madam Bovary kitabının çizgi romanını yapmış ntv yayınları. bir de diyorlar ki "bu serinin yaşı yok". çok heyecanlanıp aldım, daha da bir sürü var. Dava, Suç ve Ceza, Macbeth falan falan. yaa gerçekten çok merak ederek aldım niye bu kadar merak ettim bilmiyorum ama bir an önce okumak istiyorum. bi de korkuyorum beklediğim gibi çıkmazsa diye. neyse bir süre daha bu heyecanlanma ve merak etme sürecini yaşıyım sonra okumaya başlıcam. bu süre de güzel be. holey.

kar yağsın

yani artık iyice hava soğudu. insanlar bu soğukta böyle beyaz beyaz şeyler görmezse yerde, bütün haberlerde "istanbul karlar altında kaldı yollar kapandı okullar tatil hebele hübele" gibi laflar duymazlarsa, bu soğuğu boşuna burun deliklerinden içeri almazlar bence. o yüzden kar yağsın. biz de boşuna kuru kuru soğuk çekmeyelim dimi. yazık etmeyin bize de.

5 Aralık 2009 Cumartesi

ho ho hoo

evet koşa koşa "neşeli hayat" filmine gittim. çok övgü alıyor ya, beğenilmiş ya, kulaktan kulağa reklam yapılıyor ya o yüzden aslında. büyük umutlarla gitmedim sanırım ama beğenicem diye gittim bu büyük umut oluyor mu? oluyorsa tam da beklediğim gibi çıktı.
herşeyiyle sade, kimsenin oyunculuğunda abartı yok, çekimler inanılmaz doğal, kostümler bir o kadar sade, espriler vıcık vıcık değil, dram sümüklü mendille salondan çıkıcak kadar değil, kurgu izlerken sıkıcak türden değil, sonu eksik değil falan diye gidiyor işte.
kısaca sevdim. zaten bkmyi seviyorum. çghyi de seviyorum. gülüyorum falan işte ama güldüğüm için değil bu ülkede yeni birşeyler yaptıkları için seviyorum. yapıp da herkesle paylaştıkları için. "bir demet tiyatro" vardı bir ara izliyorduk ya televizyondan. öyle seviyorum işte.anlatabildimmi.

4 Aralık 2009 Cuma

contemporary'09

"bu yıl 4. kez düzenlenen contemporary çağdaş sanat buluşması ön izlemesinde..." falan diye başlayıp izlenimlerimi aktarmıcam.
bi kere 4. kez yapıldığını bilmiyordum bu bir.
gazetede garip ilanlarıyla bunun ne tür bir etkinlik olduğunu anlamaya çalıştım önce. sonra madem yakın lütfi kırdar bir uğrayalım neymiş öğrenelim diye düşünürken aslında pek de uğranılıcak biryer olmadığını daha açılışından anlamış bulundum.
şans eseri ön izlemesine davetiye bulduk. zaten sadece davetiye ve vip kart ile alınıyormuş insanlar açılışa. pek mühim bir sanat buluşması işte, insanlar toplanıp eserleri inceleyip satın alıyorlar. evet hepsinin bir fiyatı var geziyorlar bunda çok emek var çok güzelmiş ama satılmış diye muhabbet ediyorlar, öbür taraftan başka insanlar pazarlık yapıyor. diğer taraftan sanatçılar bize aa canım onlara dokunmayın ama cık cık falan diyor. çekik gözlü adamın biri gelip no no noo diyip yaptığı şeyin peypırr olduğunu söyleyip dokunmamamızı tekrar istiyor. he bir de şova gelen ünlüler var, bir boy gösterelim sanatla da ilgiliyiz biz sadece para yemiyoruz imajını vermeye gelenler. böyleydi içerisi kısaca.

buraya kadar olanlar izlenim değildi ama açıkçası evet bi izlenimim var; sanatla içiçe okuyan(üstelik daha bu eğitimin başında olan), sürekli sergi gezip o sanatçıların fikirlerini öğrenmek eserlerini görmek ya da deneyimlemek-evet en önemlisi bence bu- için kendini paralayan biri olurak o insanlar orada olmasa içerisinin çok güzel olabiliceğini söyleyebilirim. bir sürü galeri işte, bir sürü eser. hepsi birbirinden güzel, hepsi bizim tasarım projelerimiz(eserlerimiz değil projelerimiz) gibi, bir perşembe gecesine bakar geyiğine bir çoğu uyuyor ama o insanlar yok mu o insanlar.

ne sanıyordum da böyle bir izlenim oluştu onu bilmiyorum. bizim gezdiğimiz galerilerdeki eserler satılmıyormu sanıyordum bilmiyorum. bu insanların bunu para için yaptığını bilmiyormuydum biliyordum. herşeyin içinde paranın olması ne kadar doğalsa -ki biz de bişiler üreticez sonra satıcaz durum farklı değil- orda da paranın konuşulması o kadar doğal(?).

bir de işin şu boyutu var tabi, ben tüm bunları davetiye ile görmüş bulundum. davetiyem olmasa normalde de girebilirdim içeri(ön izlemeye değil ama) tek fark 8 tl öğrenci ücreti öderdim. 8 tl öğrenci üceti ne kadar komik dimi, öğrenci yahu bu, bir şey satın alıp çıkmıcak içeriden. görücek ufku açılıcak kendi projesine de yansıtıcak. madem uluslararası sanat buluşması ismiyle böyle birşey yapılıyor siz kim kim buluşuyorsunuz? kendi kendinize takılın öyle emi. bu ülkede bilmem kaç öğrenci sanatla ilgili bölüm okuyor, sanatla ilgilenmek istiyor falan yalan zaten. siz mi uğraşıcaksınız yahu gidip kendimiz öğrenelim. resimlere falan bakarız biz canım siz hiç dert etmeyin. kendi kendinize satın eserinizi 4obin dolara. biz de öğrenci olarak "aa bi etkinlik varmıış lütfi kırdar da bi uğrayalım" diyelim. uğrayamayalım ama.

bir şey yapıyorsanız, lütfen herkes için yapınız. hatta herkesi geçtim, bir şey yapıyorsanız ek olarak bu ülkenin gençleri için de birşeyler yapınız. çünkü onlara yapılanların geri dönüşümü mutlaka olur.

yapmazsanız da siz bilirsiniz yahu, biz mi öğreticez bazı şeyleri koca adam olmuşsunuz? (başka kimden öğreniceklerini düşünüyorlarsa)

konuyu da iyice uzatıp bitiriyorum.

1 Aralık 2009 Salı

düşünseli

ara sıra dumbledore gibi beynimdeki ince gümüşi ipleri asamla çekip düşünseli içine yerleştirmek istiyorum ki hiç kaybolmasınlar. ne olacak bendeki bu panik? hayır kaybolucaklar işte, unutucam ayrıntıları, ister yazıyım ister çiziyim. var gücümle uğraşıyorum ki kaybolmasınlar.
çok kısa söyleyeceklerim var bayrama dair.
-hiç kesilmiş kurban görmedim tv bile izlemedim çok mutluyum!
-ilk yüzyüze bayramlaştığım insanlar; taksi şöförü, bilet görevlisi, hostes, yanımda oturan tanımadığım kadın... garip bi bayram oldu.
-antalya havalimanı ne kdar eski. neyseki yenisi yapılmış 2010a sezonuna kadar yetiştiriceklermiş. tabelalar sarı sarı. eski izmir iç hatlar gibi.
-tuncay cavdar sen ne yapmışsın öyle? gördüğüm şeyler karşısında bütün bayram büyülenip sürekli tavan,strüktür,duvar,kolon inceleyen bir kız oldum.
-modern hamam nasıl yapılırmış şahit oldum!
-dönüş yolculuğundaki 3lü liseli grup varya o grup, o fizik dersinde bahsettiğiniz u borular var ya o u borular, neyse hadi bişi demiyorum ben size. iğrenç gülüşünüzle beynimi mahvettiniz bütün yol.
-demekki yazdan kalma sebzeleri çözdürüp çözdürüp kullanmamak lazımmış. sonu kahve+limon olurmuş.
-ne zaman o valiz hazırlansa yanınıza o gezi defteri alınıcak küçük hanım! bunu daha kaç kez hatırlatmam lazım!
-sevgili ajda pekkan bayramdaki "cinayet"lerden çok rahatsızmış, bununla ilgili bişiler yapmış destek istiyormuş. önce insandan bahsediyor sandım. meğersem hayvanlarmış mevzu.
-sevgili havalimanı taksicileri; hani dumansız hava sahanız? hepiniz mi pencere açık sigara içerseniz ya. gözgöre göre. çirkin oluyor.
-yoruldum ki ne yoruldum. bu gezide izmir durağı hiç olmadı. hadi tatil olsun izmire gidiyim.
-sabah kahvaltıdan sonra kahve içip gazete okuduğum günler benim için apayrı. tatil gibi bişi. bide böyle güneş varsa hafif de gözümü alıyorsa, oo süper. tam keyiflik. bu dönem bu günlerden baya oldu. şanslıyım bu aralar.
-bu aralar izmirle ilgili yazılıp çizilenler çok fazla. hepsine yetişmek lazım, hepsine bakmak lazım. ileride "heh şimdi izmiri buralara nasıl getirdiniz" sorusunu kimse sormayı akıl etmeyecek, konu olan şehir bambaşka bi boyutta algılanırken başlangıç noktaları unutulucak. bilmek lazım, dikkatli okumak, seçerek okumak lazım.
-e bu kadar olsun artık.
-bu ay da güzel geçicek gibi, özledim bildiğin sultanahmeti.
-uyku nolur biraz daha uyku.