12 Mayıs 2011 Perşembe

bir düşme sanatı olarak kaykay

Eyfelin karşısında 2 müze, aslında 2 'palais' yani saray. ortalarında bir cafe ve bir restoran var. Bu 2 mekanın önünde de bir meydan bulunuyor. Meydanın ortası uzun bir havuz, kenarlarında dümdüz alanlar, 2-3 basamaklı merdivenler, heykeller, banklar... Alanın her tarafında da insanlar var, merdivende oturuyorlar, yerlerde sürünüyorlar. Yerlerde sürünen insanlar dediysem, onlar kaykaycı... Bu kaykaycılar, ortamda buldukları her tümsekten atlayıp zıplayıp ardından kendilerini yerde buluyorlar. Problem değil, hemen kalkıp tekrar tekerlekleri üzerinde hızla ilerleyip yine atlıyorlar. Yaş ortalaması yok, 9-10 yaşında çocuk da var, 30 yaşında adam da. Ama genelde bir çoğu genç, hatta ergen. Hepsi düşüyor, bir bir. Sorun kalkacak enerjiyi bulmakta. Bazısı bulmuyor bile, düşüyor yatıyor bir süre, bakınıyor çevresine, kalkıp mola veriyor, sonra tekrar devam. Başarısızlık, başarısızlık, en sonunda biri zıplayıp kendini tekrar kaykayının üstünde bulunca, işte o an yüzü aydınlanıyor. Etrafından hemen seslenişler, mutluluk geliyor ortama birden.
Aralarından bir tanesi, bu atlama hareketlerini havuzun tam kenarında bulunan hafif tümsekte deniyor. Bir iki gözümü alıyor, ben tam kafamı çevirmiş başka bir yere bakarken sesle irkilip o çocuğa dönüyorum. Çocuk yerde, sürüklenmiş, havuzun bitimindeki merdivenlerin ucunda popo üstü durmuş, ayakları da havada. Hemen de kalkmıyor, önce ayaklarını topluyor, ardından etrafına bakınıyor. Gözlerim kaykayı ararken havuzdaki dalgalanmayı farkediyorum, kaykay şuan havuzun dibinde. Çocuğun etrafına biri yanaşıyor, bir şeyler söylüyor. Çocuk kalkıyor, üstünü çıkarıp havuza mı girecek acaba, havuz derin mi, elini atsa alır mı diye düşünürken, o havuzun diğer ucuna gidiyor. Uzunca bir sopa bulmuş, önce havuzun içindeki kaykayı o uzun sopa yardımıyla kenara çekiyor, ardından elini uzattığı gibi kaykayı çıkarıyor sudan. O kadar bezgin ki, pes edecek diyorum. oturacak. kaykayı eline aldığı gibi, havaya kaldırıyor ve yere hızlı bir şekilde atıyor. Ne yapıyor bu demeye kalmadan, tekrar yerden aldığı gibi havaya kaldırıyor, daha sert atıyor, iki oldu. Bu sırada yürüyor, görüş açımdan çıkıyor, üç oldu. Göremiyorum artık ama ses geliyor, dört oldu, beş oldu. Yapma artık, niye vuruyorsun kaykayı yere dememe kalmadan altı geldi. Gidiyor diyorum, tahtayı mı cezalandırıyor, kendine mi kızıyor diyorum yedi oldu. Ama gitmemiş, sekizi duymadan tekrar görüş açıma girdi, bu sefer kaykayın üzerinde, bitmiş, sekizinci yere vuruş yok. Biraz ilerliyor tekerleklerin üstünde, kaykay sudan arınmış.
Sonra?
Sonrasında herşey kaldığı yerden devam.
Tekrar, tekrar, tekrar.
Pes etmiyor, kimse etmiyor.
Kimsenin düşmesi kimse için önemli değil, kendileri içinse hiç değil.

1 yorum: