9 Aralık 2012 Pazar

olmayan kelimeler

Bu aralar üzüldüğüm bir konu var, aslında son 10 dakikadır üzülüyorum ama ne yaptıysam üzüntümü geçiremedim. Metisin 2012 ajandasına bu yıl yeteri kadar ilgi gösteremedim ve ne yazık ki yapraklarının bir çoğu boş. Aslında benim için ajanda 'dur hangi günüm boşmuş, seni de şuraya ekliyorum şekerim' gibisinden gündelik, herkesin bildiği aktivitelerin planlanması için kullanılan bir araç değil; bir nevi, hangi olay hangi gün yaşanmış ve bu olaya dair sayfada bir iki söz var mıdır, gizli saklı iki kelime güne sıkıştırılmış mıdır gibi sorulara cevap veren nesnedir. Sonrasında açıp okumak, yaşanılan günlerin öznelerini hatırlamaya çalışmak ve ne hissettiğimi ufacık kelimelerle anlamaya çalışmak tadından yenmez bir eğlence oluyor benim için.

Neyse, son 10 dakikadır da doldurmaya çalışıyorum ama nafile. Öte yandan bu senenin konusu o kadar güzeldi ki, ilk aylarda neredeyse yanımda kitap gibi taşıyıp okuyor, çok ilerlememeye özen gösteriyor, sonrasında da okuyacak sayfalar bırakmaya uğraşıyordum. Ne olduysan ondan sonra oldu zaten. Bu ilgisizliğim yüzünden, üzüntümü birazcık hafifletmesi adına, 'olmayan kelimeler' den çok beğendiğim kelimeleri yazacağım buraya. Kalsınlar, ileride okurum diye.




>> Börek bitti, çok açım ve denizin kalabalık bir lügatı olduğuna, ona bakarsam, onunla konuşursam çoğalacağıma, balık adlarına benzeyen yepyeni kelimeler edineceğime inanırım. Lüfür mesela, 'hafif küfür' demek için güzel bir kelime değil mi? Çok canlı büyük kitleleri anlatmak için vardayla desek mesela? Kötü, bayat esprilere, şöyle homurdanır gibi, aşağılar bir tonla, homsi desek fena olmaz mı? Çok başarısız düşünceler bunlar, öyle değil mi götlek tefaller? (Murat Uyurkulak, Tol)

>> sensemek ben'in sen'i özlemesi, canının çekmesi.
Görmeyelden yüzünü ben ki nigarım, sensedim...
Ah u zar ile geçer bu rüzgarım, sensedim...
(Hümani, 15. yy)

>> Biraz ekonomi yapsak:
dakşam dün akşam, yakşam yarın akşam, döğlen dün öğlen, yöğlen yarın öğlen, dabah dün sabah, yabah yarın sabah

>> egoduvarı diplomaların, sertifikaların, ünlü kişilerle fotoğrafların asıldığı duvar, egosörfü insanların internette kendi adlarını bulmak için gezinmeleri.

>> düşanı rüyada görülen olayların anısı. Örn. Düşanılar da anılar kadar gerçek, yakıcı ve tacizkar olabiliyormuş meğer.

>> samir (farsça) geçe ay ışığında konuşan kişi.

>> Sandöviç kuşağı hem çocuklarına hem anababalarına bakmak zorunda kalan kuşak; kulüp sandöviç kuşağı çocukları ve anababalarının yanı sıra torunlarına da bakan kuşak; helikopter ebeveyn ömrünü çocuğunun etrafında dönerek geçiren ebeveyn.

>> pesometre vatandaşın pes deme noktasını ölçen alet.

>> umu-küsü ( azerice) birisinden içten içe bir şey umup, beklentinin boşa çıkması durumunda o kişiye
küsme.

>> abesoloji zihnin abesle iştigalini ve abesin zihni işgalini inceleyen bilim dalı.

>> litost Çeklerin aynı anda sempati, üzüntü, pişmanlık ve tanımlanamayan özlem anlamına gelen litost diye bir sözcükleri vardı. Milan Kundera'ya göre, litost 'açık bir akordeon kadar sınırsız bir duyguyu' ifade ediyordu; sözcüğün 'ilk hecesi uzun ve vurgulu okunduğunda terk edilmiş bir köpeğin iniltisini' andırıyordu. (Svetlana Boym, Nostaljinin Geleceği)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder