28 Şubat 2011 Pazartesi

brussels

"Brussels is ugly, and we love it. And if we don't love it, we live with it. So don't be surprised that we built a terrible apartment block next to an art nouveau jewel, or a pseudo-classical monster in front of the Central Station."

böyle de canımı al diye bağırasım geldi haritayı okuyunca. bu genç gezginler için hazırlanmış bir haritada bulunan, brüksel hakkındaki gerçekler başlığından bir cümle. Fakat bu cümleden çok daha berbatını yapmışlar, kabul etsinler bir zahmet.

-Biraları ilginç, birbirinden garip isimli biraların arasında tercih yapmak zor. tatlı ekşi ne ararsan var. ama meşhurmuş işte. en meşhur barı da Delirium.
-soğuktu, yağmurluydu buna rağmen deli gibi turist vardı. Çok bisiklet kiralamak istedim olmadı
ne yazık ki.
-aslında küçük bir şehir, hatta oldukça küçük. metrosu tramvayıyla heryere ulaşım mevcut.
-müzik enstrümanlarını müzesini çok geniş bir vakitte gezdik, pek beğendim. gidip sadece
müzikleri dinleyip kendi kendine oynamak için bile ideal. terası da var, mis gibi brüksel manzarası da var. binası da muhteşem ayrıca.
-bir süre müzeleri var gezmek pek kolay değil ama çok güzel bir cumartesi akşamına denk geldiğimiz için bir kaç tane daha müze gördük. her yıl düzenledikleri bir gece varmış, seçtikleri müzelerin geceyarısına kadar açık olduğu bir gece. evet o gece bizim orada olduğumuz cumartesi idi. 'museum night fever' adlı gece için sanırım bütün brüksel dışarıdaydı. neyse 19 müze, gece 01.00e kadar açıktı. biz biraz dolaşmaya geç başladığımız için 3 müze görebildik. ama bu gece daha çok ortamı canlandırmak, insanları bir gecede kültürden öldürmek, 01.00den sonra partide toplayıp deli gibi içmelerin sağlamak için olabilir. şaka bir yana, bu 19 müze içerisinde küçük ve spesifikleşmiş müzelerin sayısı oldukça fazlaydı. gerçekten bir hareketlilik sağlamak için olduğunu düşünüyorum. mesela mimarlık müzesine gittik, 2 katlı küçücük ev gibi bina. içinde de pek bir şey yoktu.
-ha patates kızartması gerçekten güzel! bir de sosları var ilginç unuttum şimdi ismini, o da güzeldi. ama soğukta elimizde yemek işkence gibiydi.
-çikolata krizine girmedim, o tüm meşhur çikolatacıları dolaşıp vitrinlerinin muhteşemliğine bakıp normal supermarketten çikolata aldım. hala da yemedim, bilmiyorum.
-victor horta 'nın evini gördüm, gidilip kesinlikle görülmeli! art nouveau dan kafayı yiyebilirdik o derece, evin heryeri tasarım.
-bu kent art nouveau kenti! fakat art nouveau binaların çoğunlukta olduğu bir mahalleleri var, cepheler gerçekten korunmuş ve güzeller. bir de onun yakınlarında avrupa birliği komisyonu binası var. eveeet işte ilk cümleye geldik ( ve o ilk resme), önce ab binasını gördük, iyi hoş. normal cephe sadece ekstrem bir şeyi yok. sonra o mahalleyi bulduk, o kadar güzel ki ortasında güzel bir göl, etrafında art nouveau cepheler. ama o cephelerin arkasında belirmiş olan kocaman bir bina, AB binası. gerçekten, ya büyük bir ölçek problemleri var ya da aynen istanbuldaki gibi hiç umursamıyorlar tarihi dokuyu, silueti. hey istanbul yanlız değilsin, avrupa birliği başkenti de yapıyor aynısını diyeceğim dönünce.
-sevimli bir kent, küçük, şirin, insanları tatlı, ne konuşursan onu konuşuyorlar olmadı beden dilinde anlatıyorlar, gülüyorlar.
-hanneken pis i görmedim.
-palace of justice de restorasyondaydı.
-victor hortanın tasarladığı comics müzesi varmış onu da göremedim, ona üzüldüm ama.
-ya daha bir çok göremediğim bina var, galiba tekrar gideceğim hem brugge e de geçmiş olurum.
-böyle işte, pek bir turistikti kendimi rahat hissediyordum. Paris öyle değil ya.

sevdim seni brüksel, havalar ısınsın daha güzel olursun, tekrar gelirim.

3 yorum:

  1. gezmiş kadar oluyorum yahu. hiçbir şehri atlama hepsini yaz!

    YanıtlaSil
  2. atlamayacağım hiç bir şehri merak etme!

    YanıtlaSil
  3. Nildeeen,

    Çok gez, çok eğlen, çok öğren, bol bol fotoğraf çek.. Hemence de gel ama; Istanbul'da tonla sokak var bizi bekleyen :))

    Öperim :*

    YanıtlaSil