20 Ocak 2010 Çarşamba

kara-anlık

önce bir alışveriş merkezindeyim dolanıyorum biraz. ışıklar gidiyor arada, arkamdan birileri laf söylüyor. nereye gittiğimi bilmiyorum ama yönümü buluyorum bir şekilde. ışıklar açılınca aynı yerden devam ediyorum gezime.
sonra asansöre biniyorum, bir iki kız var çok uzun saçlı, alışverişe koşturuyorlar. diyorum ki içimden, hayır ben bu kadar alışveriş yapmıcam, daha çıldırmadım ben şu katta iniyim diyorum. kızlar resmen üstüme saldıracak biz de gelelim diye ama tutuyorlar kendilerini, bir iki kol atıyorlar sonra kapı kapanıyor.
tekrar yürümeye devam ediyorum, yine ışıklar gidiyor ve yine fısıltılar...
bu sefer ışıklar açılınca manyak insanlar görüyorum, kel bir adam ve saçları 70li yıllardan kalma bir kadın. kadının üzerine siyah palto var, ellerinde de eldivenler. peşimden geliyorlar ama bir yandan da bağıra bağıra konuşuyorlar.
sonra bir anda yurtta buluyorum kendimi, kapıda o iki insan. ya gidin diyorum, bırakın gidin, yok. hayııır biz seninle kalıcaz diyip resmen üzerime yürüyorlar. o kadar sinir bozucu bir halleri var ki, dayanamıyorum. acaba alışveriş merkezine geri dönsem onlar orda kalır mı diye düşünüyorum.
bilincim açık çok net düşünebiliyorum. uyuduğumun farkındayım ve o iki insandan kurtulmak için kaçıyorum. kaçarken bir yandan uyandırın beni diye bağırıyorum. eternal sunshine of the spotless mind'daki joel gibi bağırıyorum koridorda koşturuyorum. kimseyi göremiyorum sadece kendi kendime bağırıyorum ve arkamda iki insan.
sonra sahne yeniden değişiyor bu sefer odamdayım, oda arkadaşımın yatağında yatıyorum ve odada başka bir arkadaşım daha var. Ama ondan iki tane var ve birbirlerinden habersizler, onlar birbirini görmüyor galiba bir ben görüyorum.
kendi kendime niye burda yatıyorum ki diyorum, uyanmalıyım diyorum kalkıp kendi yatağıma yatıyorum. bu sırada yine uyandığımı sanıyorum fakat uyanmadığımı farkettiğimde paniklemeye başlıyorum.
gözlerimi aralıyorum, bilincim gayet açık, düşünebiliyorum, artık uyanamadığımın farkındayım, üzerimdeki baskıyı kabulleniyorum ve konuşmaya çalışıyorum.
karşımda karanlıkta duran bir askılığı sineme benzetiyorum. sinem gelmiş kafayı eğmiş bana bakıyor sanıyorum ama sinem bakarken donmuş gibi.
İlk onun sinem olduğuna o kadar inanıyorum ki konuşmaya hareket etmeye çalışıyorum, sinem nolur uyandır beni.
hareket ettiğimi sanıyorum, sinem niye bu kadar anlamsız bana bakıyorum diye düşünüyorum ve korkum git gide artıyor.
sinem uyandır beni nolur, uyandırın.
sonra ağzımdan tek kelime çıkıyor, 'sinem'
gözlerimi aralayıp kendimi yataktan fırlatırcasına kalkıyorum, bulduğum tüm ışıkları açıyorum.

yorgunluk, stres, uykusuzluk, açlık ve bilumum gereksiz tavırlar yüzünden selam ederim sevgili Karabasan'ıma.

tekrar beklemiyorum seni, lütfen gelme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder